30.11.2007

Anne ve Babalara iletişimin anahtarları (1)


Bir Profesöre öğrencileri sorar?
-Hocam ,
-Nasıl, böyle anlayışlı, araştımacı, sorumluluk sahibi, duyarlı ve sakinsiniz? Başarılarınızı kime, neye borçlusunuz?
-Profesör; "Bilmiyorum" der. Sonra hatırlamaya çalışır edasıyla,
-Söylediklerinize memnun oldum, teşekkür ederim.
-Fakat, beni iyi anlayan ve dinleyen anne babam vardı. Diyerek bir anısını anlatır.
-Altı yaşlarındaydım, buzdolabını açtım. Süt şişesini alırken düşürdüm. Süt şişesi paramparça oldu, süt etrafa yayıldı, yer bembeyaz olmuştu.
-Neye uğradığımı şaşırdım kafam allak bullak oldu ve korktum . Şişenin sesini duyan annem yanıma geldi.
-Durdu, baktı... yere çömeldi...omzuma elini koydu sakin bir ses tonuyla;
-Sütten bir göl olmuş dedi .
-Bir nefes aldım.Biraz , rahatladım.
-Annem tekrar sakin bir sesle;
-Hadi camlardan kayık yapıp yüzdürelim dedi. Bende çömelmiş vaziyetteydim, onunla birlikte oynamaya başladık..
-Epey oynadıktan sonra ben sakinleşmiştim. Kalbimin çarpması durmuştu.
-Annem, bana
-Burayı temizlemek için, süpürgeyle faraş mı istersin, yoksa havluyu mu dedi? Profesör bunun gibi taktire şayan bir kaç örnek daha anlattı ailesi ile ilgili...
Şimdi , aynı şey bizim başımıza gelseydi ne olurdu sizce? Süt şişesinin sesini duyan annelerin çığlıklarını duyar gibiyim. Kaçımızın annesi, bu kadar sakin olabilirdi. Değil mi?
Bakın Profesörün annesi.
-Çocuğu suçlamadan , azarlamadan, aşağılamadan , “neden dikkat etmedin” diyerek sorgulamadan onu yatiştırıyor, "Burayı kirlettin çabuk temizle, mecbursun" demeden; Zaten yapmak zorundasın mesajını vererek;
-Burayı temizlemek için, süpürgeyle faraş mı istiyorsun? Yoksa havluyu mu ?
İşte, sevgili anne ve babalar, çocukla iletişimde ,onları korkutmadan , suçlamadan, hayal kırıklığı yaratmadan kıyaslamadan, sevgiyle iletişim kurmalı. Çocuklara her zaman önemlisin, değerlisin mesajını vermeli. Ufacık çabaları abartılmadan desteklenmeli ve yüreklendirilmelidir.

Hatice Baykallı
NLP Eğitmeni,Perfomans Danışmanı
0532 354 57 23 - 0 505 691 5732
www.nlpturk.net

6.11.2007

Sağlıklı Aile ve iletişim

Mutlu aile
Sağlıklı aile düzeni, ailenin gereksinmelerini doğal olarak karşılar ve her bir aile üyesi o aileye ait olmaktan mutludur. Sağlıksız aile düzeninde gereksinmeler karşılanmaz ve aile üyeleri mutsuz ve doyumsuz oldukları halde bu hastalıklı durumu devam ettirebilmek için çaba gösterirler.

Sağlıklı aile düzeninde aile üyelerinin hepsi görev ve sorumluluklarını doğal olarak yerine getirirler, aralarında olumlu duygusal bağlar vardır ve kişiler bağımsız oldukları halde birbirlerine isteyerek ve zevkle yardım ederler. Sağlıklı aile düzeni içinde anne baba da dahil herkes duygusal ve bilinçlenme yönünden sürekli bir gelişim içindedir. Aile, kendi üyelerini değerli bulur ve aile üyeleri benlik değerlerini olumlu yönde geliştirir. Aile toplumla ilişkisini dengelemiştir, ne toplumdan kopar ne de toplumun baskısına tümüyle boyun eğer. Kısacası, sağlıklı aile insanların psikososyal yönden olgunlaşmasını temin eden temel sosyal bağlamı oluşturur.

Olgun insan
İnsan yaşam boyu deneyimleri sonucu olgunlaşır. Olgun insan gelişme sürecini doğal aşamaları içinde gerçekleştiren kişi olarak aşağıdaki temel özellikleri kazanır.

1.Olgun insan kendini diğerlerinden ayıran sınırların farkındadır ve kendi benliğinin sınırlarını korumakta duyarlılık gösterir. Bu tür insan kendi ailesiyle iyi ilişkiler içindedir ve sürekli yardımlaşma davranışı gösterir, ne var ki başkalarının kendisini kullanmasına, isteği dışında kararlar alıp yönlendirmesine, kendisine emir verilmesine izin vermez. Bir başka deyişle olgun insan korku ve suçluluk duygularından kurtulmuştur, kendi istemi içinde yaşamına yön verir.

Sağlıksız ailede çocuğun kendine özgü bir benlik geliştirmesine izin verilmez. Aile içinde otoriteyi elinde tutan kişi bağımsız benlik geliştirilmesine karşıdır, herkesin boyun eğmesi, itaatkar olması istenir. Otoritenin istediği yönde davranışlarını düzeltmeyenler değişik yollardan cezalandırılır. Çocuk, kabul edilmek ve onaylanmak ister, eğer aile ortamı ona kendi benliğini tanımlama olanağı veriyorsa sağlıklı bir biçimde olgunlaşma yolunda gelişir. Aile ortamı çocuğa kendi benliğini tanımlama olanağı vermiyorsa o zaman ailenin istediği yönde bağımlı bir kişi olarak gelişir, psikolojik ve sosyal olgunlaşması dumura uğrar.

2.Olgun insan kendini değerli bulur , kendisine saygısı vardır ve kendini olduğu gibi kabul eder. Kendine saygı ve kendini değerli bulmamanın çekirdeği aile içinde atılır. Çocuğu olduğu gibi kabul eden, onu destekleyip yüreklendiren aile üyeleri çocuğun benlik değerinin tohumlarını eker.

3.Olgun insan beden, zihin ve manevi yaşam arasında denge kurmuş biridir. Sırf bedensel görünüme önem veren ya da sadece düşünsel (entelektüel) faaliyetlerde doyum arayan kişiler kendi çocukluklarında aile içinde bu yönde desteklenmişler, diğer yönlerini geliştirememişlerdir. Aile sağlıklı ise çocuk her yönünü geliştirmeye doğal olarak yönelecektir, önemli yönlerden biri de kişinin evrenle ilişkisini tanımlayan manevi boyuttur. Çocuğun algılama düzeyine uygun, onun kavrayabileceği kavramlar içinde bedenle, zihinle, doğayla ve evrenle ilgili soruları cevaplandırılarak zaman içinde dengeli bir dünya görüşü geliştirmesi sağlanır.

4.Olgun insan heyecan ve duygularını tanır ve onların gerçekçi bir biçimde ifade edilmesine olanak sağlar. Heyecanlar, yaşamın en önemli enerjisini bir kapsül gibi içlerinde tutarlar. Bu enerjiye ifade olanağı verilmezse kapsül içinde sıkışıp kalır ve kişinin doğal gelişimini kösteklemeye başlar.

Duygu ve heyecanlarımız iç ve dış dünyamızla ilişkimizin daha etkili olmasını sağlarlar. Örneğin;
Kızgınlık, kişinin benlik sınırlarını ve onurunu korumasına olanak verir
Korku, tehlikeli durumlardan sakınmamıza yol açar
Hüzün, ayrılma zamanı gelmiş bir olay ya da kişiyi simgeler, yeni bir aşamanın başlayabilmesi için bir devrenin kapanıp bitmesi gerekir.
Suçluluk, vicdan duygusunu oluşturmamıza yol açan bir duygudur.
Utanma, kendi sınırlarımızı bilmemiz gerektiğini , gücümüzün ne kadar sınırlı olduğunu öğretir.
Sevinç, her şeyin yolunda olduğunu bildirir.

Kaynak: Doğan Cüceloğlu İçimizdeki Çocuk , Remzi Kitabevi

Sadece minicik bir bölümünü aktardığımız, kendini ve ailesini geliştirmek isteyen her Anne Baba'ya tavsiye edeceğimiz bir kitap.

5.11.2007

Çin bambu ağacı mucizesi


Çin bambu ağacının gelişiminde, ekildiği andan itibaren geçen dört yıllık süreçte, çiçek soğanından gelen küçük bir parça dışında herşey toprak altında büyüdüğü için dıştan bakıldığında hiçbirşey göremezsiniz.

Lifli kök yapısı,derin ve geniş bir şekilde toprağa yayılır, daha sonra beşinci yılda ağaç birden yirmibeş metreye uzar.

Siz çalışırsınız,zaman ve emek harcarsınız,gelişimi besleyerek mümkün olan herşeyi yaparsınız. Bazen haftalar, aylar hatta yıllar geçer. Eğer sabırlı olursanız ve beslemeye devam ederseniz, olmasını istediğiniz gelişim karşısında hayrete düşersiniz....

Kaynak: Stephan R. Covey Etkili ailelerin yedi alışkanlığı

4.11.2007

Birey olmak


Birey olmak dendiği zaman toplumumuzda genel olarak anlaşılan 'bencil olmak', 'yalnız kendisi için yaşamak'tır. Bu yanıyla da birey olmak dendiği zaman aile değerlerini benimsememek, aileye bağlı olmamak, toplumu önemsememek, toplumu için yapılacak işlere yakınlık duymamak çağrışımları yapar. Oysa birey olmak bunlarla ilişkisi olmayan önemli bir gelişimin açıklanmasıdır. Aslında kişinin birey olmaması toplumun aile gibi, eğitim kurumları gibi toplumsal kurumlarının bireye yansıttığı bir engellemedir. Onun için de çocuklara karşı davranışlarımızda bu olguyu bilerek hareket etmemizin önemi büyüktür.

Birey olmak; kendinin farkında olmak, kendi değerlerinin bilincinde olmak, olumlu ve olumsuz yanlarını, davranışlarını değerlendirebilmek, çevresi ile ilişkilerinde kendi varlığını duyumsamak, kararlarında kendisi için önemli yanları görerek bağımsız olabilmek, davranışlarında kendi değerlerinin eksenini yakalayabilmek, kendi haklarını bilmek, benimsemek, koruyabilmek, başkalarının haklarına da kendi hakları gibi bakabilmek, kendi durumuna nesnel (objektif) bakabilmek, yanlışlarını kabul edebilmek, sorumluluk taşıyabilmek, çevresiyle ilişkilerine doğru mesafeler koyabilmek, başkalarıyla ortak çalışmalarda yapıcı bir verimliliği paylaşabilmek, başkasını taşımamayı, kendini de başkasına taşıtmamayı başarmak, nesnellikle özeleştiri yapabilmek, kendini kontrol edebilmek demektir.

Bencil olmak; sadece ya da daha çoğuyla kendisi ya da kendi çıkarı için yaşamak, insanları, olayları, dünyayı, hayatı kendi çıkarlarına açık avantaj sağlayarak görmek, kendi çıkarı için başkasının haklarını almaktan çekinmemek, kendini denetlememek, kendini eleştirmemek, kendi varlığını, yetilerini işlevini başkalarından üstün görmek, olumlu yanlarını abartmak, olumsuz yanlarını görememek, sadece kendi haklarını görüp başkalarının haklarını kabul etmemek, yanlışlarını kabul etmemek için başkalarını suçlamak, sorumluluk aldığı zaman abartmak ama sorumluluğu olabildiğince başkalarına taşıtmak, sonuç olumlu olursa sahip çıkmak, olumsuz olursa başkalarını suçlamak, çevresiyle ilişkilerine sadece çıkarla ilgili bakmak, başkalarıyla ortak çalışmalarında hep çıkarcı ve kullanıcı bir tavrın içine girmek, bu kabul edilmeyince işbirliği yapmayarak suçlayıcı tavırlar takınmak, olabildiğince kendisini taşıtmak ama hep başkalarını taşıdığını söylemek, özeleştiri yapmamak, kendini kontrol etmekten kaçınmak demektir.

Birey olmamak; 'birey olmak' bölümündeki olmak , bilmek, yapmak, edimlerinin yerine olmamak, bilmemek, yapmamak olumsuzluklarını koyduğumuz zaman karşımıza çıkan kişiliktir.

Küşkusuz insan kendi değerini, kendi varlığını, kendi yararlılığını duyumsamadan yaşayamayacağı için debirey olmayan kişi bunların hep başkaları tarafından onaylanmasını bekleyecek, onun için çalışacak, onun için çaba harcayacak, onun için yaşayacaktır. Birey olmamış kişi başkasına ya da başkalarına bağımlı kişidir. Onun rahat olabilmesi bağımlı olacağı birini bulmasına bağlıdır.

Bağımlı olacağı kişi de baba, anne, çocuk, öğretmen, arkadaş, politik lider, örgüt şefi, din büyüğü, ünlü bir kişi vb olabilir. Burada önemli olanbağımlı olunan kişiliğin gücü değil, bağımlı olarak rahat eden kişinin psikolojik gereksinmesidir. O kişilerin gücünü de bu bağımlılığı arayan kişilerin davranışı yaratır. sadece somut kişilere değil, soyut kavramlara da bağımlılık gelişebilir. Bağımlı olarak rahat eden birey olamamış kişi devlet gibi, tanrı gibi kavram-güç'le de bağımlı olabilir. Bu kavram-güç'lerin kusursuzluğunu kabul ederek bir yandan kendi eksikliklerine kabul edilebilir bir neden bulmuş olur, öte yandan kendisinin karar vermesi gibi zorunluluktan kurtulur.

Birey olmak aslında zor bir süreçtir. Karar vermek, bunun için de seçenekleri görebilmek, bunlar arasında doğruyu bulmak, doğru bulduğu yolda yürümek, bunun sorumluluğunu almak, sonucuna katlanmak, hemen her aşamada, her olayda yeniden bu süreci çalıştırmak önemli bir çaba gerektirir.

Oysa birey olmamak ya da bağımlı kişiler olmak, karar verme hakkını başkasına devrederek kolay yaşama yolunu seçer. Bu durumda her şey hakkında karar bağımlı olunan kişi ya da kurum tarafından verilir. Bağımlı kişi yapacağı her şey için kendisi yerine karar verecek kişi ya da kurumun kararını bekler, yaptığı işlerden duyacağı mutluluk da o kişi ya da kurumun onayı, beğenisidir.

Görülüyor ki birey olmak, birey olamamak, bencil olmak doğru tanımlanması gereken kişilik durumlarıdır. Birey omak ile bencil olmak kavramlarını birbirine karıştırmak, özdeş sanmak ise bilgi eksikliğini de aşan büyük bir yanlıştır. Bu yanlış, toplumumuzun gelişmemesi açısından büyük bir önem taşımaktadır. Çünkü 21. yüzyıl aynı zamanda birey olmanın yüzyılı olacaktır. Bu yüzyılın yetkin bireyleri arasında , bağımlı kişilerin oluşturduğu toplumlar geri kalmışlık çemberlerini kırma şansını büsbütün kaçıracaklardır.

'Birey olma'nın karşısına 'toplumcu olma'yı çıkarmak ise konuyu hiç kavramamış olmaktan kaynaklanmaktadır. Çünkü birey olmadan toplumcu olmak geçmişteki pek çok örgütlenmede görüldüğü gibi toplumcu olmak değil, bağımlı olmaktır. Toplumcu olmak ya da kendi çıkarını toplumun çıkarıyla bütünleştirmek, kendi yaşama mücadelesini toplumun yaşama mücadelesiyle bütünleştirmek öncelikle bir bilinç sorunudur. Bu konuya bilinç açısından değil debir arada olmak diye bakıldığı zaman ortada kalabalıklar görülür ama gerçekte onları birbirine bağlaması gereken bilinç ortaklığı yoktur. Onun içn de böyle topluluklar bir akışa sürüklenmedir, 'çekirdek güç' karar veremediği zaman ya da önemli bir engelle karşılaşıldığı zaman o kalabalık dağılır, kişiler ya bunalıma düşer ya da kendi bağımlılıklarına yeni bir güç kaynağı arayıp bulurlar. Birey olmak aynı zamanda bilinçle sosyal sorumluluk alabilmeyi sağlar. Birey olamayan kişiliklerin sosyal sorumluluk alabilmeleri ancak bağlanabilecekleri bir güç kaynağı bulmalarıyla olur. Bu da bizim toplumumuzdaki örgütlenmelerin neden bireylerden değil de güç kaynaklarından geldiğini açıklar.

Kaynak: Dr. Erdal Atabek Çocuklar, Büyükler ve Tavşanlar, Altın Kitaplar Yayınevi

Çocuk eğitimi üzerine yazılmış olan bu enfes kitabı tüm anne babalara öneririz.

3.11.2007

VE ÇOCUKLAR...

Sonra yavrusunu göğsüne bastırmış bir kadın söz aldı ve "Bize çocuklardan söz et" dedi.
Ve El Mustafa yanıtladı;
Sizin diye bildiğiniz evlatlar gerçekte sizlerin değildirler.
Onlar kendini özleyen Hayat'ın oğulları ve kızlarıdırlar.
Sizler aracılığıyla dünyaya gelmişlerdir ama sizden değildirler.
Sizlerin yanındadırlar ama sizlerin malı değildirler.
Anlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi asla.
Çünkü onların kendi düşünceleri vardır.
Onların vücutlarını çatabilirsiniz ama canlarını asla.
Çünü onların canları geleceğin sarayında oturur ve sizler düşlerinizde bile orayı ziyaret edemezsiniz.
Kendinizi onlara benzetmeye çalışabilirsiniz ama onları kendinize benzetmeye kalkışmayın hiç.
Çünkü hayat ne geriye gider, ne de geçmişle ilgilenir.
Sizler, evlatların birer canlı ok gibi fırlatıldıkları yaylarsınız.
Yayı geren, sonsuza açılan yolda kendine bir hedef edinmiştir ve oklarını en uzağa eriştirebilmek için kendi gücüyle sizleri gerer.
Yayı gerenin elinde seve seve bükülün.
Çünkü oku atan o güç, uzaklaşan okları sevdiği kadar elindeki sağlam yayı da sever.

HALİL CİBRAN - Ermiş

Aile Kavramı

Anne baba çocuk
Aile kavramı; Erkekle kadının kurduğu yuvaya Türkçe'de ise "aile" , Arapça'da "el-usratu" denir. Batı dillerinde ise "familia" kökünden türetilmiş kelimeler aynı kavramı ifade eder. Aile, tarih boyunca sosyal ve ekonomik nedenlerle kimi zaman genişlemiş, kimi zaman daralmış, ancak daima var olmuştur. Türk kültüründe yakın zamanlara kadar sadece anne baba ve çocuklardan ibaret olmayan, en az üç neslin bir arada yaşadığı büyük aile örneği çok görülüyorduysa da artık sadece anne baba ve çocuklardan oluşan çekirdek aile çok daha fazla görülmektedir.

Aile bir toplumun temel yapısı olup herkes ailesinin eğitiminden ve terbiyesinden geçerek yetişir. Dolayısıyla sağlıklı bir toplumun temeli de ancak sağlıklı bir aile düzeninde atılabilir. Ruh sağlığı yerinde bireylerin oluşturduğu toplumlar herkesin daha rahat, daha güvenli ve daha mutlu olduğu toplumlardır. Bu açıdan çocukların ailede aldıkları ilk eğitim tüm hayatlarına yön verecek bilgilerdir. Sağlıklı bir aile modeli sağlıklı bireylerin yetişmesi için en önemli zemindir.

Peki sağlıklı bir aile modeli nasıl olmalıdır. Her şeyden önce aile bireylerinin birbirlerine saygı, sevgi ve güven duydukları, birbirlerini anlamaya çalıştıkları, sağlıklı bir iletişim kurabildikleri ve empati (Kendini karşısındaki insanın yerine koyarak düşünebilme) becerilerinin yüksek olduğu ortam sağlıklı bir aile modeli olarak tanımlanabilir.

Çocukların kimliklerinin oluşmasında aileden sonra en önemli etken sosyal çevredir. Çocuklarımız yavaş yavaş büyüdükçe sosyal çevreleri de gelişmeye başlar, önce anaokulu, ardından okul ve değişik insanlarla tanışmaya başlar. Eğer aile yapısı sevgiye dayalı değilse ailede sosyal çözülme başlar ve çocuk kendine aile dışından bir rol modeli seçer, bu da çocuğun gelişimini olumsuz yönde etkileyebilecek bir dönemin açılmasına neden olabilir. O yüzden çocuklarımıza kayıtsız şartsız sevgi göstermek tüm anne babaların en temel görevidir.

Günümüzde aile kavramını aşındıran en önemli etken ise televizyondur. En temel ahlak kurallarını bile hiçe sayan magazin programları, 10 - 12 yaşındaki çocukların bile sevgililerinin olduğu diziler, vahşetin kanıksanması için kanlı - silahlı görüntüleri defalarca yayınlayan haber programları aslında geleneksel aile kavramına en büyük darbeyi indiren unsurlardır. Zaman zaman "Acaba bu tür programları Türk aile yapısını bozmak için bile bile mi yapıyorlar" diye sormaktan kendimi alamıyorum doğrusu.

Tüm bu olumsuzluklardan uzak durabilmek tabii ki elimizde, her şeyden önce çocuklarımızla mümkün olduğunca fazla zaman geçirmeye çalışmalıyız, onlarla birlikte oyunlar oynamalıyız, oğlumuzla uçurtma uçurabilmeli, kızımızla evcilik oynayabilmeliyiz, evin alışverişini hep birlikte yapmalı, eve alınacak eşyalara yapılacak harcamalara hep birlikte karar vermeliyiz. Çocuğumuzun bir birey olduğunu unutmamalı ve düşüncelerine saygı duymalıyız. Yoksa annenin televizyonda dedikodu programlarını seyrettiği, babanın ise kahvede pişpirik oynadığı ailelerde yetişen çocuk da aynen anne babası gibi olacaktır. Çok güzel bir atasözümüz vardır; ARMUT DİBİNE DÜŞER.

Televizyonlarımızı kapatalım, hep birlikte oyunlar oynayalım, kitaplar okuyalım, hep birlikte vakit geçirmenin zevkini tadalım.